11 Mayıs 2016 Çarşamba

Mogan Gölü'ne Farklı Bir Bakış

Mogan Gölü'ne Farklı Bir Bakış

Bugün aç olan öğretmenler odamla birlikte pikniğe gittik. Adresimiz Ankara Gölbaşı. Bir dünya alışveriş yaptık gittik piknik alanına. Güvenlikçi abi demesin mi "Mangal alanında çalışma olduğu için mangal yapılmıyor." Hayda! Buyur buradan yak. Dedik buraya yakın bir alan var mı? 6km uzaklıkta Mogan Park var dediler. Nasıl gideriz diye sorunca da sadece taksiyle gidiliyor cevabı geldi. Öğrenci adama taksi denir mi? Bir tırstık. Zaten bir dünya yemek materyali almışız üzerine taksi parası üzerine bunu dönüşü de var. 
Neyse en iyi karar kararsızlıktan iyidir dedik çağırdık taksiyi gittik. Meğerse Ankara'nın gizli bir dünyası varmış. Sakin hafta içi bir de. Kimsecikler yok. 

Karşımızda böyle bir manzara, havada güzel. Tam piknik tadında. Potlaç kültürünün insanıyız biz. Türk insanı için piknik ayrı bir öneme sahip tabii. Kolları sıvadı arkadaşımız geçti mangal başına. Bir atleti eksik. :D Bol bol fotoğraf çekilme zamanları. Daha bu fotoğraflar facebook, instagram, twitter ha bir de snap var oralara atılacak. 
O kısmı da hallettik. Sonra yedik içtik derken alanı gezmeye geldi sıra. Ankara'yı hiç sevmem ama Ankara'da sakin bir yer bulduğumda müptelası olma adayı oluyorum. 
Bu sakin alanı sizlerle de paylaşmak istedim. 



Ankara'da deniz yok kabul, lakin büyük bir göl var hatta o gölü izlemek için deniz feneri bile yapmışlar. Yukarıdan bakınca gerçekten içiniz huzurla doluyor. Yüksek binaların olmadığı bir alanda olmanın verdiği huzur.










Alan o kadar büyük ki dönüşte yolumuzu bulamadık. Aracınızla ya da taksi ile gitmeniz gerekiyor. Aaa bir de bunu söylemeden geçmek istemiyorum. Burası doğal bir göl, o kadar doğal ki kıyısında yılanlarla karşılaşabilirsiniz. Bu durumda hemen usulca oradan uzaklaşın...
:D :D 

10 Mayıs 2016 Salı

Konya'dan Selamlar

Konya Günlüğü


Aylar öncesinden bir yolculuk planı. Her şey tamam Ankara ve Konya arasındaki yolculuğumuzun başlamasına saatler kaldı. Heyecanlıydım çünkü arkadaşlarımla uzun süredir planladığımız bir faaliyeti gerçekleştirecektik. Dersten çıktık Saat 16.30 otobüsümüz ise saat 17.00'da kalkacak. Koştur koştur gidiyoruz. Aylar öncesinden düşünülmüş bir Hıdırellez programı, hepimizde küçük bir korku: 'Bir şey olacak gidemeyeceğiz.' 
Beş arkadaş gittik otogara otobüs arayışına girdik. 42 plakayı görünce hemen sordum tabii " Abi Konya mı? ". Abi demesin mi 'hayır' diye. Otobüsün kalkmasına on dakika var arkadaşım sordu abiye 'Akşehir değil mi?' Abi 'evet' dedi. Ben dedim "Konya'nın ilçesi değil mi Akşehir demin neden yok dedin?" abi demesin mi "Akşehir ayrı bir il!" o an benim tüm coğrafya bilgim öldü. Bir de bana dedi ki 'Senin kafa sağlam gidik.' Neyse güldük geçtik yeni bir şey öğrenmiş oldum. :) Otobüs maceram böyle başladı. Öncesinde arkadaşımın sırtıma döktüğü kahveli ve tüm yolculuk boyunca giydiğim gömleği saymıyorum tabii.

12 saat yolculuğa alışmış bünyeme 5 saat az geldi hemen vardık yerimize. Adres Akşehir'in Doğrugöz adlı köyü. Köy dediğime bakmayın bir ilçe büyüklüğünde. Türkiye'nin en büyük ili Konya olunca köyü bile bir ova büyüklüğünde. Saat 22.00 gibi bir masa kurulmuş bize 40 çeşit yemek tabii saatlerdir yemek yememiş ve yemek yemeyi kendine zevk edinmiş insanlar olarak hemen oturduk sofraya, yedik içtik. 
Sabah erken kalkılacak yemekten sonra hemen yattık. Tüm köy hazır. Hıdırellez kutlanacak tıpkı bir bayram edasında. 
Bunu görünce sevindik hâlâ kültürümüzün bir yerlerde yaşıyor olması onlarla bu anları paylaşıyor olmak...Bir köyün tamamı mı güler yüzlü olur? Doğrugöz'de mutlu olmamak imkânsızdı. Sabah oldu erkenden uyandık, o da ne? Yağmur yağıyor. Tamamen dışarıda kutlanan bir bayram var ve yağmur yağıyordu. Eyvah, dedik! Aylar öncesinden planla ama doğa sana karşı olsun vardır bunda da bir hayır. Yine de yapılıyordu bir şeyler. Sonra gün açılmaya güneş kendini göstermeye, insanların da hareketleri hızlanmaya başladı. Biz de ortama uymaya çalıştık. Hıdırellezde "şip" denilen yöresel bir kıyafet giyiliyor. 
Bu kıyafet kendi içinde türlere ayrılıyor, nişanlı olan kızlar Alman kadifesi giyerken bekarlar daha süslü, pullu kıyafetler giyiyor. Biz de giydik. :D


 Herkes kıyafetlerini giyip sokağa çıkıyor ve dolaşmaya başlıyor. Birbirleri ile selamlaşıp bayramlaşıyorlar. Doğrugöz'ün kızları pek güzeldi. Biz de dedik 'Allah hep buraya vermiş, nasip.'

Tabii Hıdırellez olur da yemek olmaz mı? Normalde sabah erken kalkıp gül ağacının altına dilek yazıp koymak gerekiyormuş ama biz yapamadık çünkü kalkamadık. Bu saatlerde ateş yakılmaya başlanır üzerine kazanlar konur "gölle" denilen yemek pişirilmeye başlanırmış. Fakat yağmur yağdığı için bu gelenek de ikinci gün yapıldı. Bu yemeğin en büyük özelliği birliği temsil ediyor olmasıydı. Herkesin kapısı çalınır, kim ne veriyorsa o kazana koyulur, akşama kadar pişirilir. Sonrada herkese dağıtılır.


Asıl en sevdiğim bölüme geleyim. Hıdırellez için uygun olan her yere salıncak onların tabiriyle "salıngaç" kuruyorlar. Sonra sıraya giriyorsunuz ve salıncakta sizi sallamaya başlıyorlar, buna da 
"atmak" diyorlar. Bu sırada siz sallanırken "Yavuklun kim?" diye soruyorlar cevaplayana kadar sallıyorlar. Yükseklik korkusu olanlar bu salıncakta sallanmamalı. :D

Hıdırellez böyleydi. Bol yemek materyalli, bol gezmeli...
İnsanına gelelim Doğrugöz'ün. Anadolu insanı o kadar sıcak ki, eline dokunuyorsunuz kalbiniz ısınıyor. 4 farklı şehirden 4 farklı kültürden 4 farklı insan...Hepimiz birdik. Her selam verdiğimiz evine davet etti. En azından bir çayımızı için dediler. İki muhabbet etmek istediler. Herkesin gülüyor olması bizi o yorulduğumuz şehir hayatından aldı, bu güzel köyde kalma istediğini bize verdi. Çocukların masumluğu, kalplerindeki o iyilikleri görmek, abla abla diye peşimizde dolanmaları hepsi ayrı ayrı ve uzun hikâyeler ama anlatmak çok zor. Gidip görmek, o insanların hikâyelerini okumak onlarla sohbet etmek lazım. Küçük ve birbirine yakın o evlerdeki insanları unutmamak için buraya taşımaya karar verdim ama şimdi yazarken içim elvermedi. Gidin ve görün, bir tebessüme ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu anlayacaksınızdır. 
Kalplerindeki güzellikleri görmek bizi mutlu etti. Sokaklarında dolaşırken çocuklara bir şeyler almak istedik, bir küçük markete girdik. Köy demiştim ya başta hani burası hamamından eczanesine, marketinden pidecisine kadar her şeyin de var olduğu bir yer. 
Markete girdik demiştim, orada 3 saniye kadar kaldım arkadaşımla, kalbim küçük bir maceraya kapıldı o anda ve arkasından derin sulara aktı gitti. Konya güzel yersin vesselam.
 Doğrugöz Köyü'nden karelerime yansıyanlar:












Konya denince Nasrettin Hoca, Mevlana olmadan olmaz oralara da gittik. Fakat ben sizlerle oraları paylaşmayacağım. Bugünün hikâyesi Doğrugöz Köyü... 
Konya'dan dönerken hızlı treni tecrübe etmeyi unutmayın. Her şeyiyle çok güzeldin Konya...
Uzun bir yazı oldu şimdi satırlarıma son verirken, aynı gökyüzü altındayız ve aynı dünyayı paylaşıyoruz.

Gökyüzüne bakın ve şunu söyleyin kendinize: "Hayallerinize inandığınız kadar yakınsınız."


Bu benim ilk yazım, hatam olduysa affola.