İnsanların hayatlarına dokunmak istemişti. Elinden geleni yapıyordu. Elinden geleni yapacağına inanıyordu. Evet, dünyayı tek başına değiştiremezdi, farkındaydı bu gerçeği ama hiçbir şey yapmamaktan iyiydi bir şeyler yapmak. Yüreği onunla alay ediyor, beyni ise her bir hücresiyle dalga geçiyordu. Tek dayanağı fikirleriydi. Fikirleri onu bir yerlere götürecekti ya da sonunu getirecekti. Bir çiçek tuttu ellerinin arasında... Üzerine bir kelebek kondu, sonra kelebek uçtu arkasında mavi bir uçurtma bıraktı. Koştu uçurtmanın peşinden dört nala koştu hem de... Yetişemedi ama koşmaktan da vazgeçmedi, ayağına bir taş takıldı sendeledi ama düşmedi. Taş kaya oldu, kanattı ama düşmedi. Yol uçurum oldu atladı ama ölmedi. Bedeni toprağa karıştı, bir bitkinin yaprağında hücre oldu sonra yaprak düştü, sarardı yine toprağa karıştı, bir ağacın gövdesinde su oldu... Güneş çıktı su aktı yine toprak oldu... Biri vardı hiç ölmedi, biri vardı şarkı oldu, şiir oldu, kalplerde yara oldu... Sevgi, paylaşmak, iyilik oldu. Biri vardı adı değildi sadece kalan geriye biri buralarda var oldu, sonsuz oldu... Çünkü onu yaşatacak arkadaşları vardı. Ayağı taşa takıldığında, yaralandığında yarasını saran dostları vardı, uçurumdan düştüğünde onu almaya gelenleri vardı. Bir adam vardı bedeni gitti ruhu kaldı...
Ruhun ölümsüzlüğünü ne de güzel işlemişsin. Haldun Taner geldi aklıma. Bir Kavak ve İnsanlar hikayesi :)
YanıtlaSil