Geri dönme bana, giderken nasıl asil bir gidiş
sergilediysen şimdi de geri dönme bana. Her gün daha çok özledim seni, her gün
bir önceki günden daha fazla sevdim… Yerine oturdum yalnızlığı koydum,
karanlığı koydum, hiçi koydum… Soframdan tabağını eksiltmedim, bardağı iki tane
koydum. Şiirler, yazılar yazmadım arkandan, gidişini anlatacak kelimeler
bulamadım çünkü. Yanımdayken şiirler yazardım sana, seninle anlamlıydı
kelimeler de… Geçen kapı çaldı koşmadım, heyecanını yitirmiş adımlarla açtım
kapıyı. Bir mektup getirdiler bana üzerinde senin adın yazıyordu,
heyecanlanmadım, şaşırmadım da. Alışmıştım ve alışkanlıklardan kolay
vazgeçilmiyordu, seni sensizlikte bulmak yeni alışkanlığımdı. Camın kenarındaki
koltukta oturdum, uzun bir süre baktım zarfa sonra usulca açtım. “Özledim,
pişmanım…” ile başlayan birkaç cümle okudum, hiçbirini anlamadım. Anlamak
istemedim. Gece oldu, hâlâ aynı koltukta oturuyordum, dışarıda bir yağmur
başladı, kendimi balkona attım ıslanmak istedim ama rüzgâr benden yana
esmiyordu… Terk edilmiştim çok da mühim bir mesele değildi, hatta oldukça
sıradandı. Saçlarını savura savura arkana bakmadan… İçimden binlerce kez arkana
bakmanı dilemiştim… Şimdi ise yüzünü hatırlayamıyorum, saçların gözümün önünde
duruyor belki de bu yüzden bu hissizliğim. Yağmura bir şarkı eşlik ediyor “Önceden âşık olduğumuz zamana dönmek
istiyorum.” diye mırıldanıyor sözleri kulağıma. “Bu zehirli aşkta kalbim atmayı
bıraktı, sanki parçalara bölünüyor. Kahkahamın ardındaki gözyaşları akmayı
bekliyor, önceden âşık olduğumuz zamana dönmek istiyorum.” Böyle acıklı şeyleri
fısıldamaya devam ediyor. Etkilenmedim bu sözlerden de çünkü ben onları
yaşıyorum. Tüm benliğimle, ruhumla… Başımı kaldırdım ve gökyüzüne baktım,
serinliği hissettim, gülümsedim. “Teşekkür ederim, pişman olduğun için. Şimdi
ise güle güle ben seni sensizlikle öğrendim, artık sensiz yaşayabiliyorum.”
Derin bir nefes aldım, gökyüzüne haykırdığım bu cümlelerden sonra. Rahatlamış
gibi bir his ama soluk borumdan yukarıya doğru çıkan bir acı hissettim, sanki
ruhumu teslim ediyordum. Veda etmek bu kadar zorken sen nasıl o kadar kolay
gittin? Geri dönme bana nasıl asil bir gidişle gittiysen şimdi de öyle kal
orada, pişmanlığın ile bensizlikle… Çünkü ben artık seni bırakıyorum, sensizlik
ile güzel yaşıyorum.
Oradan buradan her yerden, biraz yakından biraz uzaktan...İçimden nasıl geliyorsa...Yazmasaydım çıldıracaktım tadında...
22 Ocak 2018 Pazartesi
10 Ocak 2018 Çarşamba
Bir Adam Vardı
İnsanların hayatlarına dokunmak istemişti. Elinden geleni yapıyordu. Elinden geleni yapacağına inanıyordu. Evet, dünyayı tek başına değiştiremezdi, farkındaydı bu gerçeği ama hiçbir şey yapmamaktan iyiydi bir şeyler yapmak. Yüreği onunla alay ediyor, beyni ise her bir hücresiyle dalga geçiyordu. Tek dayanağı fikirleriydi. Fikirleri onu bir yerlere götürecekti ya da sonunu getirecekti. Bir çiçek tuttu ellerinin arasında... Üzerine bir kelebek kondu, sonra kelebek uçtu arkasında mavi bir uçurtma bıraktı. Koştu uçurtmanın peşinden dört nala koştu hem de... Yetişemedi ama koşmaktan da vazgeçmedi, ayağına bir taş takıldı sendeledi ama düşmedi. Taş kaya oldu, kanattı ama düşmedi. Yol uçurum oldu atladı ama ölmedi. Bedeni toprağa karıştı, bir bitkinin yaprağında hücre oldu sonra yaprak düştü, sarardı yine toprağa karıştı, bir ağacın gövdesinde su oldu... Güneş çıktı su aktı yine toprak oldu... Biri vardı hiç ölmedi, biri vardı şarkı oldu, şiir oldu, kalplerde yara oldu... Sevgi, paylaşmak, iyilik oldu. Biri vardı adı değildi sadece kalan geriye biri buralarda var oldu, sonsuz oldu... Çünkü onu yaşatacak arkadaşları vardı. Ayağı taşa takıldığında, yaralandığında yarasını saran dostları vardı, uçurumdan düştüğünde onu almaya gelenleri vardı. Bir adam vardı bedeni gitti ruhu kaldı...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)