Koşarak uzaklaştı adam. Olabildiğince hızlı koşuyordu. Bu onun
ilk kaybedişi değildi. Kalbine saplanan ilk acı değildi. Koşuyordu boşluğun
içinde karanlık bir gecede. Ay bile terk etmişti onu. Ama biliyordu ne kadar
koşarsa koşsun kaçamayacaktı, kurtulamayacaktı. İnsan kendinden nasıl
kurtulurdu? Bu ona öğretilmemişti. Bilmiyordu içindeki bu acıdan nasıl
kurtulacağını… Önceleri sessiz gecelerde ayla konuştu. Ama her gün ayın
eksildiğini fark etti. Bu yalnızlığı ayı bile değiştiriyordu. Ay onu terk
ediyordu. Sonra her dolunayda konuştuğu ayın yeni bir ay olduğunu düşündü. İhanete
uğramış gibi hissetmeye başladı. Gece ve gündüz, pazartesi ve cuma her şey ama her
şey birbirinin aynıydı. Ay onu terk ettikten sonra bir süre gözyaşlarının
arkasına sığındı, bir süre hiç konuşmamaya sığındı…
Koştukça eksildi adam, eksildikçe yalnızlaştı. Dayanamıyordu
artık buna, kaçamıyordu kendinden daha fazla. Gökyüzüne bakmak eskiden çok
huzur vericiydi, umut vardı orada ama artık gökyüzüne baktığında sadece boşluğu
görüyordu, gittikçe derinleşen bir boşluk. Önce birilerine anlatmayı denedi ama
herkes ona “Bu ne ki, bu yaşadığın hiçbir şey.” dedi. Tuttular onunla kendi
acılarını kıyasladılar. Adam anlatmaktan vazgeçti, artık kabul etmişti, herkes
her şeyi biliyordu onun yaşadığını anlamayacaklardı, anlamak için çaba gösteren
ona umut veren, gözünün içine bakan onu anlayan biri yoktu. Sonra bütün
pencerelerini kapattı. Güneş evine girmemişti zaten hiç, ay ise çoktan terk
etmişti.
Olduğu yerde durdu, bir umut baktı gökyüzüne, yağmur
yağacaktı sanki… Bulutlar birazdan selamlayacaktı onu. Yağmur damlaları yüzüne
çarpmaya başladı. Huzurlu hissetti, şu an tam burada ölseydi, bu yağmur onu
sürükleyip bir boşluğa götürseydi, kimin umurunda olurdu, diye düşündü… Sonra
bu düşünceyi attı kafasından, yaşaması gerekiyordu, yaşamalıydı… Nefes
alıyordu, birazdan toprak kokusu gelirdi burnuna biliyordu… Hatıralarında
yağmuru çok severdi, ayı sevdiği gibi.
Çok basitti aslında “Nasılsın?” duymak istediği sadece
buydu, içten kalpten bir soruydu. Bencilleşen dünyada insanlar yalnızlığı
seçtiği için onu suçladı. Fakat kimse anlamak istemedi. O yalnızlığı seviyordu.
Yalnızlığı sevdiği için insanlar ona “Ağır bir depresyondasın.” dediler bu
cümlelerdi belki de kalbine saplanan acılar. Sadece kendine tenhalaşmayı
seviyordu, sadece olduğu gibi kabul edilmeyi diliyordu. Kendini öldürmeyi bir
kere bile aklından geçirmedi, kendini bulma mücadelesi içindeydi ama insanlar
onun yerine karar verdiler ve onun fikirleri yerine kendi fikirlerini onun düşünceleriymişçesine
söylediler. Adam bir süre sonra bu kadar insan bunları söylüyorsa, evet yanlış
olan benim yalnızlıkla arkadaş olunmaz, diye düşünmeye başladı. Sonra vazgeçti
her şeyden ve koşmaya başladı, koştu, koştu, koştu… Kaçamıyordu kendinden. Nefessiz
kalıncaya kadar koştu. Bir yağmur damlası yüzüne çarpana kadar… Gözlerini
kapatmıştı, sırılsıklam oldu… Önemsemedi… Birazdan eve dönecekti… Belki yarın
hasta olacaktı, işe gidemeyecekti. Gece, gündüz, pazartesi, cuma olacaktı… Adam
eksilmeye devam edecekti. İnsanlar arasında kalabalık bir çevrede eksilmeye
devam edecekti sadece…