26 Temmuz 2020 Pazar

Dün Ölmüş Adamın Yarını

Rastgele geçtiği bir kapının önünde durdu. Onu durduran şey kulağına gelen, kalbine dokunan piyanonun sesiydi. Kapının üzerinde bulunan camdan içeriye doğru baktı. Burası müzik derslerinin verildiği bir kurs olmalıydı. Piyanoyu çalan kişiyi görmeye çalıştı. İnce elleri tuşların üzerinde gezen zarif bir kadındı. Gözlerini ondan alamadı. 1... 2... ve 3... Kendini sınıfın ortasında buldu. Bunu fark etmesini sağlayan şey artık duyamadığı, kalbine dokunan müzik sesiydi. İçeriye girmesiyle herkes şaşırmıştı. Piyanoyu çalan eller de bu herkesin içindeydi. Panikle hemen boş bulduğu bir yere oturdu. Piyano çalan eller de onun mahcubiyetini fark etmiş olmalıydı ki yeniden tuşlar üzerinde gezinmeye başladılar.
3 yıl önce bir sonbahar gününde böyle tanışmışlardı. Bu onların başlangıç anıydı. Şimdi ise hayatlarına yeni bir an daha eklenmişti. İlk çocuklarını kucaklarına anma anı. Oğulları dünyaya gelmiş ve onun ağlama sesini duyan adamın, gözyaşları bu sese eşlik etmişti. Eşine olan minnettarlığını anlatacak bir kelimesi yoktu. Dünyada en çok sevdiği şey eşiydi. Şimdi ise bu sevgisini daha da perçinlemesini sağlayan oğlunu dünyaya getirmişti. Hayatındaki ikinci en değerli zamandı bu...
Günler geçmiş, aylar olmuş, aylar yıllara dönmüştü. Oğlu artık 4 yaşındaydı ve kızının yolunu gözleyen bir adamdı, eşti, babaydı. Hayat her şeyin yolunda gidiyor olmasıyla onu şaşırtıyor bir yandan da geçmişte yaşadığı tüm zorlukların ödülü olarak görüyordu bu 7 yılı. Eşi, oğlu, doğacak kızı, bahçeli müstakil evi, her gün gidebildiği işi için minnettardı. Mutluydu... 
Kızı dünyaya gelecekti sadece bir ay sonra aralarına katılacaktı. Eşiyle hastaneye gitmiş, arabasını park etmişti. Hastane oradaydı sadece karşıya geçeceklerdi. Yaya geçidinin orada yeşil ışığın yanmasını bekliyorlardı. Yeşil ışık yandı... 1... 2... ve 3... Keskin bir fren sesi yanında yere yığılan karnı burnunda karısı ve arkasına bile bakmadan sağa sola doğru zikzaklar çizerek kaçan bir araç... Eşiyle ve doğmamış kızıyla son anıydı. 3 saniyede aşık olduğu kadını 3 saniyede kaybetmişti.
Uykusuz geçen bir dünün ardından bugüne baktı gözleri. Biraz sonra toprağa iki can bırakacaktı. Kabus değildi. Kabus korkutucu olurdu böyle bu denli canını yakmazdı. Kendini de bıraktı o toprağa, devdi ama devrilmişti, küçük bir çocuğun “baba” diyen sesi onu kendine getirdi. Ona baktı, uzun uzun baktı. Ne kadar da annesine benziyordu, farkındaydı bir sorun vardı ama neydi tam olarak anlamıyordu küçük bedeni. Bilmiyordu son görüşüydü annesini. Günler sonra babasına “Annem neden gelmiyor, kardeşimi mi almaya gitti?” diye soracaktı. Adam hayatındaki en zor anı yaşayacaktı. 
Dün ölmüştü fakat yarın yaşamak zorundaydı. Ona baba diye seslenen oğlu için dün ölen adamın yarını olmak zorundaydı...