3 Eylül 2020 Perşembe

YALNIZ, İÇTENLİKLE

 Gökyüzüne bakmak için önce arkadaşımı aradım. Hadi sen de gökyüzüne bak diyecektim. Telefonu meşgule aldı. Aynı ortaklığı paylaşmak istemiştim. Gökyüzünün mavisi çok güzel görünüyordu iki dakika sonra siyaha dönecekti sadece iki dakikalık bir ortaklık...


Cevap vermeyince telefona bir müzik açmaya karar verdim. Sonra karışık tuşuna bastım. Özlediğim o ses çalmaya başladı. Eskiden de bana böyle eşlik ederdi. "Feeling" çalan şarkının adıydı. Eskiden galiba bundan dolayı bu kadar yalnız değildim. Sığındığım limanlar vardı. Artık o limanlar tek tek yok oluyor gibi... Yaşımdan büyük ruhumla yaşıyorum ve giderek zorlaşıyor her şey... Ya da ben melankoliyi seven bir karakterle doğdum... Telefonunu açsaydı güzel olurdu... Sonra arayacaktır biliyorum ama o iki dakika çoktan geçti... Sevdiğim ses eşlik ettiği için minnettar olmalıyım belki de ama şarkının sonlarına doğru o ses de kirlendi. Neden böyle nefessiz yaşıyor gibi hissediyorum? Zamanı yanlış yaşadığımı düşündüm hep. Ya da yanlış zamanda mı yaşıyorum? Sonra aklıma birçok yazar geliyor onlar da hep yaşadıkları cağdan memnun değil gibiler. Zamanında onları da kimse anlamamış gibi yazmışlar yalnızlıklarını... Belki de bundan günümüze ve hatta ötesine geçtiler. Ben öyle biri değilim elbette... Keşke kaleme daha sıkı tutunsaydım belki bu denli yalnız olmazdı ruhum. Gören şöyle düşünür bu insanın hiç arkadaşı yok ya da ailesi... Hepsi var çevrem iki çemberden oluşuyor, bu tanımı oldukça sevdim. Biri iç çember diğeri ise dış. Dış çember oldukça kalabalık. Dışımda tuttuklarım. İç çemberdekiler ise her an dışarıya ait olabilecekler. Gökyüzü çoktan karardı. Müzik çoktan bitti. Hevesim de gitti zaten... Zaman kendi istediği gibi yapmaya devam ediyor. Yazdıklarım çöp olmasın diye buraya bırakıyorum. Galiba tek bu kaldı... Sevgili okur yani eğer bu yazının sonuna geldiysen bir şey söylemek istiyorum. Benim gibi yaşama... Kalbinin derinlerine birini al. Zamanında almazsan sonra imkansız oluyor...