Hiç görmediğin birini özlemek, sesini duymadığın birinin sözlerini işitmek, gökyüzündeki yıldızlarla hayalindeki yüzünü çizmek... Nasıl da güzeldi uzaktan dokunmak düşlere... Aynı ortaklığı paylaşmak farklı renklerle. Her adımda ona koşmak ve her adımda ondan uzaklaşmak gibiydi yazmak. Yazdıkça iyileşti her şey ve yazdıkça tükendik. Her şey zıttı ile var bu dünyada. Gün ve gece, doğru ve yanlış, iyi ve kötü, güzel ve çirkin gibi... Geceydi bir araya getiren bizi ve gündü bizden birçok şeyi götüren. Gün geçtikçe mesafeler birikti, sevgiler birikti, diller karıştı, sözler uçup gitti... Ne kadar yazsak da kağıda hepsi kül oldu bitti.
Sadece özledim seni ama bir gurur ki bendeki asla elim gitmiyor yazmaya! Nasıl da keskindi sözlerim ve görmezden geldim her şeyi. "Belki bir gün özlersin" çalıyor arkada. Yarım kalmışlık hissi ile dinliyorum. Görmedim, duymadım, bilmiyorum seni ama nasıl da zor sana veda etmek, veda edememek...Bir rüzgar esiyor, serin bir gecede. Acaba getirir mi bu yalnızlığı sana? Fısıldasam rüzgara duyar mısın beni? Duyma, görme, bilme o şehirlerde bu beni. Şehirler dar gelir sana bilirim, gökyüzüne sığmaz olur yüreğin... Ya da çoktan başka okyanuslarda yeni bir gökyüzünü tanıyorsun. Parlak bir dolunay eşlik ediyordur sana. Yakamoz yeni yolun olmuştur çoktan. Talan olmuş şehirleri terk etmiştir yüreğin. Neydi adın? Sahi tenin hangi renkti, var mıydı senin bir kimliğin? Hiçbir şeklin yoktu ki! Hayalimde çok güzeldin. Sözcüklerin ses olur çarpar yüreğime teselli bulurum izlerken dolunayı. Yüreğime efil efil eser rüzgar. Nasıl da güzel şeyler getirdin bana. Gönderirken seni hiçbirini almadın benden. Ben sana veda edemem ama senden veda etmeni isteyecek kadar bencildim. Şimdi bir suyun kenarında elimde yanmış mektuplar... O gemi gelmeyecek, o geminin kaptanının pusulasını ben kırdım çünkü. Pişman mıyım, değilim. Ama özlememek de ne mümkün!