Şaka bir yana tabii... Bundan sonrasında Akdeniz'de çam ağaçları arasında devam eden bir araba yolculuğu başlıyor. Yollar tenha ve güzeldi. Genelde etrafı izlemekle geçti. Ama bol sohbet ve termosumuzdaki sıcak çay da buna eşlik etli.
Yolculuk bitti ve araçtan indikten sonra ilk defa gittiğimiz bir yerde yürümeye başladık. Kafamızda gidecek pek çok yer var. Saat daha 10 civarları. Lakin öğrenciydik ve kendi aracımız yoktu. İnsanlara sorduk gitmek istediğimiz yerlere nasıl gidebileceğimizi. Onlarda çok uzak olduklarını ve sadece araçla gidebileceğimizi söylediler. Siz siz olun aracınız olmadan Kızılcahamam'a gitmeyin. Hepimizin aklında şu soru ''Eee boşa mı geldik yani?'' Neyse ki 2 km uzağımızda kalan bir yer varmış. Orayı tarif ettiler biz de tabana kuvvet yürümeye başladık. Bu esnada acıktık ne yapsak derken yolda bazlama satan bir yer bulduk bazlama aldık, tavsiye ederim en iyi yediğim bazlamaydı ya da ben çok açtım. :D
Yürümeye devam ettik yol bitmiyordu bizim acıkma seviyemiz ise artıyordu. Sizlere şimdi yolun üzerinde gittiğimiz bir yerden bahsedeceğim. Gerçekten otantik ve güzeldi. Yemekleri de güzeldi.
Ağaçların arasında kurulmuş yerler vardı bir de bol bol kediler...Özellikle pidesi harikaydı. Kızılcahamam'a yolunuz düşerse 'Başkan Mangal Evi'ne uğramanızı tavsiye ederim.
Bu kediye ayrı bir parantez açmak istiyorum sizce de bir aslan yavrusu edası yok mu?
Yemeğimizi yedik çayımızı içtik. Oturmaya gelmedik tabi ama hava bize muhalefet ediyordu. Biraz yağmur atıştırdı, sonra dindi. Yine tabana kuvvet yürümeye başladık. Gideceğimiz yer hakkında hiçbir fikrimiz yok tabi, biraz tereddütlü ama istikrarlı adımlarla yürüyorduk sadece.
Yürürken tabi ki radarımıza yakalanan yerler oldu. Binalar arasında kendini yaşatmaya çalışan bu konak gibi...
Yol üzerinde 1949'dan kalma yaşamaya devam eden Yukarı Cami de karşılıyor sizi...
Bir çok ilçenin caddesi olan mecburiyet caddesine de uğramadan geçmiyoruz tabi...
Benim için Ankara ile özdeşleşmiş saat kuleleri de olmadan olmuyor haliyle...
Ve tabi ki yapay şelaleler...
Şu an bunlar için mi gittiniz der gibisiniz. Bir de yürürken bunu çok sorguladık ve yol bitmiyordu derken arkadaşlarımdan birinin 'Kara göründü.' nidasıyla önüme baktığımda gördüğüm manzara ile 'Kartallar yüksekten uçar.' sözünü kafamda birleştirmiştim bile.
"Ankara'da cidden böyle bir yer var mı? Ankara'da yeşil ne arar?" şeklinde bu zamana kadar kurduğum cümlelerin hepsini ilk o an yutmaya başladım. Hani yolda gelirken Akdeniz çamları demiştim ya unutun onu. Karadeniz ormanlarına dönüştü burası...
Burada pek çok mangal alanı ve dağ yürüyüşü yapabileceğiniz ormanın yanında oteller ve onlara bağlı sıcak su havuzları vs. bulunuyor. Bir iki gün nefes alayım, kalabalıktan uzaklaşayım, çok da uzak bir yere gitmeyeyim diyen Ankaralılara şiddetle tavsiye ederim.
Bizim mangal malzemelerimiz yoktu zaten yolda gelirken yemiştik. O zaman tek bir şey kalıyordu o da yürümek. O gün 16 km yürüdük. Dağın tepesi hedefti...
Biraz yürüdük yükseğe çıktıkça manzara güzelleşiyordu. Mevsim sonbahar sarı yeşil birbirine girmiş. Hava sabahki gibi değil. Çayımız da var...Burada bir grup arkadaş dinlenmek istediler. Biz yeşile hasret iki kişi olarak yolumuza devam ettik. Önümüze şöyle bir yazı 'Dikkat ayı çıkabilir.'
Dedik bizimi bulacak sanki. Yürüdükçe yürüyoruz. Yolda gelirken arkadaşım demişti ki 'O dağın tepesine çıkmak istiyorum.' Gerçekten çıktık. En tepeye, tabana kuvvet çıktık. Biz gidince diğerleri de arkamızdan geldi birbirimizi bulamıyoruz, bağırıyoruz, kimse yok tüm delilikler serbest. Hava güzel, bol oksijen beynimiz dönüyor...Mutlaka yolunuzu düşürün ve oksijenin tadına varın...
Zirveden fotoğraflarla yazıma son veriyorum...
Fotoğrafta küçük bir ilçe var işte oradan zirveye doğru bir yolculuktu bizimkisi. Arkadaşımın küçük bir isteğiydi... :D
Son olarak Kızılcahamam'a gitmeden önce belediyesinin hazırlamış olduğu bu siteyi de ziyaret etmenizi tavsiye ederim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Değerli zamanından ayırıp yorum bıraktığın için teşekkür ederim. İyi veya kötü yorumunu kendimi geliştirmek için kullanacağım...