28 Kasım 2018 Çarşamba

İnsanları Bakışlarınızla Yaralamayın

Bir silah ateş etti bir kadın tam göğsünden vuruldu, yüzünde acı bir ifade ne olduğunu anlayamadan yere yığıldı...

Yakın arkadaşıydı, her zaman aklına ilk o gelirdi bir gün koşa koşa arkadaşına gitti kapısını çaldı. İçeri davet etti arkadaşı, biraz zaman geçti, tartışmaya başladılar, sırtındaydı bir bıçak, arkadaşı onu sırtından bıçaklamıştı, başta hissetmedi acıyı sonra başladı vücudu titremeye...

Savaşın ortasında kalmıştı, daha tecrübesizdi bilmiyordu, ne nasıl yapılır, ortada üryan kalmış gibi duruyordu çok sürmedi bu bekleyiş bir bomba patladı ve bir şarapnel parçası sol omzundan içeri girdi. Elini omzuna götürdü sonra baktı eline kan revan olmuştu....

Hâlâ bir yerlerde böyle devam eden acılar var elbette ama günümüzün sorunu, savaştan ihanetten daha vahim. Bakışlarıyla yaralıyor insanlar. Öylesine yanınızdan geçip giden insanlar bile bunu ustaca yapıyor. Diyelim ki yürüyemiyorsunuz ama hayata tutunmak için elinizden geleni yapıyorken biri size bakıyor ve sanki göğsünüzden vuruluyorsunuz. Yüzünüzde acı bir ifade.

Veya yüzünüz ortalama insanlarınkinden daha farklı biri size bakıyor ve yanındakine fısıldıyor, fısıltıyı duymanıza gerek yok anlıyorsunuz bakışlarından sanki sırtınıza bir bıçak saplanıyor elinizi yüzünüze götürüyorsunuz ve beyniniz o duymadığınız ama acısını hissettiğiniz fısıltıyı -ne kadar çirkin- tekrarlıyor.

Koşarak telaş içinde bir yere gidiyorsunuz, bir adamla omuz omuza çarpışıyorsunuz tam özür dileyecekken bakışları omzunuza takılıyor, kolunuzun olmadığını fark ediyor ve size gözleri bir mesaj veriyor özür dilemekten vazgeçiyorsunuz sanki kolunuz kan revan içinde kalmış gibi bir acı duyuyorsunuz...

Sözlerden daha etkili, sessizlikten daha korkunç bir şey varsa o bakışların gücüdür. Farkında değiliz belki ama bakışlarınız çok şey anlatıyor. Sadece yanından geçip gittiğiniz insanları bakışlarınızla yaraladığınızı biliyor musunuz? Günümüzün en tehlikeli atomdan daha büyük olan bu silahı öyle olur olmadık her yerde kullanmayın. Bakışlarınız bir kalbi parçalayabilir. Bir insanın umutlarını yok edebilir. Sırf sizin standart göz zevkinize uymuyor diye bir insanı ölüme götürebilir. Siz siz olun insanları bakışlanızla yaralamayın...


Bizde bir silah var. Her an patlamaya hazır fakat kontrol edilmesi kolay bir silah. Onu kontrol etmeyi öğrenmeliyiz.  Kalbimizle bakmalıyız bazen sadece...


4 Kasım 2018 Pazar

Bitmemiş Bir Yazı

Hayal ediyorum, şimdi deniz kenarındayım. Dalgalar kıyıya vurdukça üzerime su tanecikleri düşüyor. Ferahlıyorum...
Hayal ediyorum, bulutların üzerindeyim. Sanki beyaz bir pamuk tarlasında sıcacık hissediyorum. Mutluyum....
Hayal ediyorum, kocaman bir ormanda yemyeşil ağaçların arasında koşuyorum ve rüzgâr beni sürüklüyor. Cesaretliyim...

Kabus görüyorum. Tek edilmiş bir şehrin karanlık bir köşesindeyim. Yağmur damlaları üzerime düşüyor. Korkuyorum...
Kabus görüyorum. Mermiler başımdan aşağı yağıyor, alevlerin içindeyim, insanlar ölüyor. Ağlıyorum...
Kabus görüyorum. Uyanmak istiyorum....

Yaşam ve ölüm arasındaki çizgide bu hayatı nasıl yaşıyoruz? Baktığımız pencere mi yanlış yoksa gördüğümüz manzara mı? Çoğunuz diyecek hayat beni buraya getirdi, hayat bizi sürüklerken eğer biz varsak, yaşıyor ve nefes alıyorsak hayat bizi sürüklerken ne yaptık? 

Dedim ki kendi kendime bugün tam şu an şu dakika ölmek istiyorum, sonra dedim ki dur hayır ölmek için erken... Sanki ben karar veriyorum da ne zaman yaşayıp ne zaman öleceğime... Evet ben karar verebiliyorum. Yaşadığım hayatı zehir mi edeceğim yoksa her anın kıymetini mi bileceğim, buna karar verebiliyorum. Biraz önce bir yazı okudum ve dedi ki yazarı "Yaşamak için kesin bir neden bulamadıysan, ölmek için kesin bir neden bulana kadar yaşa. Bir şekilde yapacaksın." cümleleri yüzüme tokat gibi çarptı. Bakış açısıydı önemli olan. Her şeyi tersinden okuyalım. Yaşamak ağır geliyor, mutlu değiliz, her günümüz zehir zemberek bu yüzden ölmeliyiz... Bu doğru gelmiyor okuduğum şu cümleden sonra bu doğru değil. Ölmek için sağlam bir neden lazım? Neden yaşamalıyız, sorusuna cevap veremiyorsak neden ölmeliyim, sorusuna sağlam bir cevabımız olmalı...
Mutlu olmak, üzgün olmak hepsi bizim tercihimiz... Yaşamak için çok hızlı bir hayat, ölmek için ise çok geç... Ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz...Kendi ipimizi kendimiz çekmeden önce ya da o ip boğazımıza dolanmadan önce bu hayatı yaşamak için bir neden bulamasak bile yine de yaşamalıyız, yaşayabildiğimiz sürece...