12 Ekim 2022 Çarşamba

Dolunayı Özlemek

 Hiç görmediğin birini özlemek, sesini duymadığın birinin sözlerini işitmek, gökyüzündeki yıldızlarla hayalindeki yüzünü çizmek... Nasıl da güzeldi uzaktan dokunmak düşlere... Aynı ortaklığı paylaşmak farklı renklerle. Her adımda ona koşmak ve her adımda ondan uzaklaşmak gibiydi yazmak. Yazdıkça iyileşti her şey ve yazdıkça tükendik. Her şey zıttı ile var bu dünyada. Gün ve gece, doğru ve yanlış,  iyi ve kötü, güzel ve çirkin gibi... Geceydi bir araya getiren bizi ve gündü bizden birçok şeyi götüren. Gün geçtikçe mesafeler birikti, sevgiler birikti, diller karıştı, sözler uçup gitti... Ne kadar yazsak da kağıda hepsi kül oldu bitti.

Sadece özledim seni ama bir gurur ki bendeki asla elim gitmiyor yazmaya! Nasıl da keskindi sözlerim ve görmezden geldim her şeyi. "Belki bir gün özlersin" çalıyor arkada. Yarım kalmışlık hissi ile dinliyorum. Görmedim, duymadım, bilmiyorum seni ama nasıl da zor sana veda etmek, veda edememek...

Bir rüzgar esiyor, serin bir gecede. Acaba getirir mi bu yalnızlığı sana? Fısıldasam rüzgara duyar mısın beni? Duyma, görme, bilme o şehirlerde bu beni. Şehirler dar gelir sana bilirim, gökyüzüne sığmaz olur yüreğin... Ya da çoktan başka okyanuslarda yeni bir gökyüzünü tanıyorsun. Parlak bir dolunay eşlik ediyordur sana. Yakamoz yeni yolun olmuştur çoktan. Talan olmuş şehirleri terk etmiştir yüreğin. Neydi adın? Sahi tenin hangi renkti, var mıydı senin bir kimliğin? Hiçbir şeklin yoktu ki! Hayalimde çok güzeldin. Sözcüklerin ses olur çarpar yüreğime teselli bulurum izlerken dolunayı. Yüreğime efil efil eser rüzgar. Nasıl da güzel şeyler getirdin bana. Gönderirken seni hiçbirini almadın benden. Ben sana veda edemem ama senden veda etmeni isteyecek kadar bencildim. Şimdi bir suyun kenarında elimde yanmış mektuplar... O gemi gelmeyecek, o geminin kaptanının pusulasını ben kırdım çünkü. Pişman mıyım, değilim. Ama özlememek de ne mümkün! 


29 Eylül 2022 Perşembe

Kayıp Mektup Arkadaşıma

 Burum buram özledim seni. Gözlerim toprak kokuyor her damlada çünkü bugün gözyaşı getirdi yağmur bulutları. Sıcak tesellilerini arıyor içim: "Hadi boş ver!" demeni bekliyor aklım. Senin kadar kimse etkilemiyormuş sözleriyle beni. Çarpıyor bana kendi sesim ve her gece daha da düşüyorum derine. Yolumu gösteren yıldızlar kayıp, bulutlar ise her gece daha da hüzünlü. Ey kayıp şehir, kaybolmuş bir ben! Sığamadım dünyalara.. Özledim seni, en çok da sıcak sözlerini!

20 Haziran 2022 Pazartesi

Dağıldığı Yerden Toparlanır İnsan

Bıraktığın yerde durmuyor hiçbir şey. Ne sen duruyorsun orada, ne zaman duruyor ne de insan... Derindi eskiden yaşamak. Duygular derindi, hayata verilen anlam değerliydi. Hayaller hevesliydi eskiden. Şimdi her şey kırık, dökük, yırtılmış, sökülmüş... Herhangi birinin duyguları, söylediği sözler ondan çıktıktan sonra havaya karışan birer toza dönüşüyor adeta... Onun duygularına sen değer veriyorsun, sen önemsiyorsun ama onun için birer toz bulutuna dönüştüğünden bile haberin olmuyor. Nereye gidiyoruz, hey insanlar durun orada, bir yerde durun artık... Bu akış çok hızlı, sözler çok hızlı, yargılar, çizgiler, şarkılar... Hepsi çok hızlı. 

Eskiden laf ağızdan bir kere çıkardı, söz verilince tutulurdu, bin düşünür bir söylenirdi. Çünkü herkes bilirdi sözlerin gücü var. Söz kılıçtan keskindir. Hele de kalemle yazılmışsa! Peki, nedir sözlere değerini kaybettiren, şarkıları anlamsızlaştıran, şiirleri yozlaştıran, nedir? 

Lambada titreyen alev üşürken anlatılan sevgiye ne oldu? Şimdi insanlar üşüyor ama kimse bunu farkında değil. Kimse kimsenin umurunda değil. Hayal kırıklıkları ile dolu bir hayatı yaşıyorken kimse durup sormuyor, ne oldu iyi misin? 

Ve insan öğrendi dağıldığı yerden toparlanmayı, ayağa kalkmayı ve uzun bir yolda yalnız yürümeyi... Ne acı bir yalnızlık o, ne zor bir yol. Değerini kaybetti yaşam, gülerken buruk sevinçler, hüzünler bile anlamsız... Değerli okur yolun açık, sevgin derin, gittiğin yer aydınlık olsun. Biraz durup soluklan, o zaman başka bir pencereden göreceksin dünyayı... Penceren açıksa...


30 Mayıs 2022 Pazartesi

Kimse İçimde Ne Olduğunu Bilmiyor!

 Ellerim nasıl da paslanmış! Yazmaya dilim varmıyor. Sonbahar sönmüş, ilkbahar hiç gelmemiş. Kitaplar satırlarını kaybetmiş, dünyanın renkleri solmuş...

Ne eksik ne fazla üzerine yalnızlık ekilmiş geceler dolaşır olmuş boşlukta... Kayıp, hüzünlü bir hayatın ortasında kalmış o eski tekneden, ufku görmeye çalışıyorum su alırken... Birileri dalgalara rüzgar oluyor, birileri fırtına ekiyor... 

Gel zaman git zaman yaşıyorum, hâlâ her şeye rağmen tüm o deliklerden giren suya, rüzgara, fırtınaya inat ufku göreceğim ilkbaharı beklerken nefes alıyorum.

Dönüyor dünya, dönüyorum ben... Yıldızlara selam olsun, karanlık yeryüzünden, batmakta olan bir tekneden. Ey ay, duy sesimi! Bir papatyanın üzerindeki kelebeğin zarafetindeki naiflik kadar hassas dokundum sana... Bir veda busesi bıraktım denizin koynuna. Yakamozun omuzlarında ufka bakarken yumdum gözlerimi. Fırtınayı da hissettim, rüzgarı da... Dalgalar çarptıkça ağırlaştım ama büyüdüm yaralarımla... 

Yaşadım mı sahiden, insanın içine olan bu yolculuğunda ben nerede yarım kaldım da yürümeyi bıraktım? Nerede başladı o tekne su almaya ve nasıl kaybetti yolunu denizin ortasında?