10 Kasım 2024 Pazar

Bir Yıldız

 Gece karanlıktı, hayat gece kadar karanlık. Bir yıldız vardı gökyüzünde belki de en çok beklenen oydu. Onu karanlık bir gecede görmek, ona dokunmak, onu sevmek...

Fark etti o yıldız seni, baktı sana,  dokundu ellerine, öptü yanaklarından. Bir ışık getirdi hayatına...

Galiba dedin galiba olacak, güzel aydınlık günler doğacak. Ama unuttun o kısacık gecenin bir sabahı olduğunu ve yıldızları gündüz göremeyeceğini. Sessizce terk eder seni en sevdiğin mevsimde... Bir ağacın yapraklarını döker gibi dökülür gider gökyüzünden... Ne olduğunu bile anlamazsın...

Bir satır düşer önüne, o an seni anlattığını fark edersin. Daha önce defalarca okuduğun o satır o an senin için yazılmış gibi gelir. Bütün şiirler senin, bütün şarkılar sende rehin... Bilirsin zamanla geçecek... Geçecek geçmesine ama her o sevdiğin mevsim geldiğinde artık eskisi kadar sevmediğini fark edeceksin, her gece bir yıldıza takılacak gözün bazen unutacaksın bazen iliklerine kadar hatırlayacak! Ama bir şey var kocaman bir şey o yıldız seni en ummadığın anda vuruyor, aşil topuğundan... Sonra kanıyor ve kanamaya devam ediyor bir gün ölünceye kadar... Unuttun sanıyorsun ama unutmadın, unutamazsın, orada bir yerde sızlar durur. Üzerinden mevsimler geçer, insanlar geçer, ağaçlar yeni yapraklarını döker, başka yıldızlar kayar gider ama o orada sızlar durur. Sıradan bir yara değil çünkü aşil, öyle kabuk da bağlamaz, tuz da basılmaz, inceden inceden kanar, sızlar durur...


3 Mart 2024 Pazar

Umudumuz Çıkmaz Sokaklarda Müebbet Cezasına Çarptırılmadı!

 

Gerçekten çalışan insanların çabalarının değersizleştirildiği bir zaman diliminde ileriye gidebilme gücünü kendinde nasıl bulacak insan? Bir yerde kırılmaya başlıyor, ödün veriyor, çarklar arasında ezilmeye direnemiyorsunuz. Bu da sizden birçok şey gitmesine sebep oluyor. İnsan için yaptığı şeylerin değerli olduğunu bilmek yetmiyor.

Değer yargıları kimin pusulasına göre işliyor? Hangi yöne doğru gideceğiz? Sahi gidilecek bir yer var mı? Belirsizlik, silsile halinde devam ediyor. Fakat bunlar içerisinde en kötü olan insan bir süre sonra kendine bile yabancılaşıyor. Yola başlarken nasıl biriydik, devam etmeye çalışırken neye dönüştük ve şu an biz bu belirsizlik içinde kimiz? Başta bu soruları sorarken zaman geçtikten sonra kendi iç sesimize bile sağırlaşıyoruz. Herkes öyle yapıyor, ona dokunmayan yılan bin yaşıyor, ben mi kurtaracağım dünyayı, diyen seslerin arasına kendi sesimizi de ekliyoruz.

Ama gidilecek bir yer var, orada bizi neyin beklediğini bilemesek bile gidilecek bir yer var. Sesimizi duyacak birileri mutlaka var. Önemli olan sesimizi kaybetmememiz. Çünkü kaybedersek o küçücük umudun dalını kendimiz kırmış, ondan vazgeçmiş olacağız. “Vazgeçme, umut içimizde bizi biz yapan şeydir.” Ondan da ayrılırsak nasıl güneş yeniden doğsun ya da ay bütün ihtişamıyla geceyi aydınlatsın? “Çabalar yalan söyleyebilir, fakat asla boşuna olmazlar.” Önemli olan çabalamaya devam etmek ve emeğin karşılığının elbette bir yerlerde olacağına inanmak. Belirsiz bir gelecek var, bu gelecek ise bugün ile şekillenecek. Yol uzun ya da kısa. Yolda dikenler, taşlar var veya çukurlar, uçurumlar… Ama bizler yolun tüm bunlara rağmen sonunda neler olduğunu bilmiyoruz. Yolun bir yerlerinde denk geldiğimiz çiçekleri de görmüyor ve hatta ezip geçiyoruz. Umudumuz çıkmaz sokaklarda müebbet cezasına çarptırılmadı, sadece yönümüzü kaybettik ve bulmak için zaman gerekiyor. Çiçekler büyüyorsa her şeye inat, zaman da yol gösterecek bizlere! Yanında sabır denen bir arkadaşıyla dolaşıyor. Bu arkadaş da bizdeki bütün mecalleri kuruturcasına direniyor tüm varlığıyla tüm varlığımıza. Heyhat yaşamak tam da bu olsa gerek! Ne müthiş bir tipiydi oysa, ne derin bir kuyu ama yol hâlâ orada ve ayaklarımızın hâlâ biraz gücü var…