22 Mart 2017 Çarşamba

İçim Ölüyor

        Özledim, dedi adam. Cevap alamadı. Sesizce baktı kadının gözlerine. Ağlayacaktı, yakışmazdı adamlığına ağlamadı. Diz çökse kalırdı belki kadın. Gururu el vermedi. Üzerine düşeni yapmıştı. Özledim demiş, neşterden bozma bir yalnızlıkla özlemişti. Yutkundu, söylemek istediklerini bir bir yuttu. Baktı kadının gözlerine, uzun uzun ve derin... Kadın oralı olmadı. Gitmeyi koymuştu kafasına. Anladı adam ne yapsa boşuna. Seviyordu, hatta onun yerine de seviyordu. Ama kadın anlamadı, belki anlamak istemedi. Aklında başka bir adamın şiiri dolaşıyordu. Karşısında duran adam değildi istediği. Bilmiyor, karşısındaki adamın içi ölüyordu. Ruhu bedenine ağır geliyor, taşıyamıyordu. Hayat ve ölüm kıskacında sıkışıp kalmıştı. Sevmiyordu adeta onu yaşıyor, onunla yaşamak istiyordu. Ama sevginin karşılığı yoksa tüm bu isteklerin bir önemi de yoktu.
        Döndü arkasını kadına, kapadı gözlerini, arkasına bakmadan yürüyecekti birazdan. Çekip gidecekti... Nereye gideceğini bilmiyordu sadece gidecekti. Açmadı gözlerini, açarsa dönüp bakardı arkasına. İlk adımını attı, yeni yürümeyi öğrenmiş gibi her an düşecekmiş gibi bir adım. İkinci adımını attı derken bir el dokundu sırtına, içine umut tohumunu o saniyede serpen bir el. Ama açmadı gözlerini, inanmak istemedi. Bir ses geldi kulağına, kalbi sıkıştı, bayılacak gibi oldu. Yine de açmadı gözlerini. "Üzgünüm." çok kısa ve net bir cümleydi. Yeşeren umut tohumunu aniden kömürün siyahına döndürmüştü. Ayakları titriyordu, kontrol edemiyordu bedenini çünkü ruhu ağır geliyordu ona, içi ölmüştü. Burnunda bir çürük kokusu. Sanki et yanar da pis bir konu sarar her yanı sonra çürümeye başlar. Fakat bunların hepsi zaman alırdı ama onun çürük kokusu aniden çıktı ortaya. Ölen içi çürüyordu. Yürüdü adam, arkasına bakmadan yürüdü. Bakarsa ağlardı, bakarsa dizlerinin üzerine çökerdi, gururu el vermedi ve kimse bir daha o adamı görmedi... Bir rüya gibi geldi ve geçti. Bir kadın vardı, onu çok seven bir de adam... Kadın anlamadı ya da adam anlatamadı, bir hikâyenin daha satırlarına kara bir çalı yazıldı.

2 Mart 2017 Perşembe

Zamanın Elleri

14/03/2016
Ölümün sessiz çığlığı kapladı her yanımı. Bir kez daha düştüm boşluğun en sonsuzuna. Ölümün yanına koydum yalnızlığı, oturduk sohbet ettik. Son vedamı koyarken alnına bir dahası yok bunun diye bağırırken içim, gidişinin ardından günleri sıraladığımı fark ettim. 
Bugün ilk kar yağdı toprağına üşüdün mü? Defalarca seslendim sana duydun mu? Her yerde aradı seni aklım, elimi koysam bulabileceğim bir yerde olmalıydın, ama yoksun! Yokluğun beynimin her köşesine çarpıyor, biliyorum dönüşü yok bu gidişin... Fakat kalbime sığmıyorsun kalbim kabul etmiyor. Özlüyorum, yarın daha da çok özleyeceğim. Yanında, yakınında, yörende değilim. Yalnızlığın en kuytu köşesine toprağın bilmem kaç metre altına bıraktık seni... Yaktın, viran ettin evini... Gidecek bir kapıyı kapattın. İsyan değil benimkisi... Hiçbir zaman düşünmedik, umut ettik, bekledik, kalkacaksın zannettik, sen yaktın bizi... Ölüm yakışmadı sana anneanne. ölümden korkardın gidişinin 14. günü şimdi...
  02/03/2017
Zamanın elleri olsaydı tutardım. Akma derdim, dur olduğun yerde... Nasıl özlemişsem, yazık ettim kendime... En çok da sesini özlediğimi fark ettim.Ama zaman o kadar acımasız ki, gidişinin üzerinden koskoca bir yıl geçti ve bize hiçbir zerresini hissettirmedi... Hayır her yer seninle, her yerden sen çıktın karşımıza ama yoktun. Yokluğunun üzerinden koskoca 365 gün geçti...Sadece özledim alışa alışa özledim. Hala aynı evin viran, o ev sensiz ev olmuyor. Sensiz salonda oturulmuyor, masada yemek yenmiyor, kimse o yemeği yapamıyor. Herkes hayatına devam ederken bir yerde mutlaka seni arıyor. Çünkü sen geriye sadece iyilik bıraktın. Herkes bilmeli, duymalı. En güzel eserin buydu. Sen bizlere iyiliği öğrettin. Bir dua edenin olmalı, birileri seni unutmamalı. Biz dışında birileri bilmeli hikâyeni. Her öğrettiğin şeyi yazmadığım için pişmanım. En azından şimdi yazabiliyorken yazmalıyım. Biri vardı bu dünyadan geldi ve geçti. Biri vardı, sabır neydi, emek neydi, çile neydi hepsini tadan biri... Her ağrısında içine atan, yükü ona ağır gelmiyormuş gibi hepimizin de yükünü sırtlanan. Koca bir yüreğinden başka bir şeyi olmayan. Biri vardı direkti, destekti, akıl hocasıydı, başımızın tacıydı... Adını bilmeseniz de şimdilerde yanımızda olmasa da o hep vardı;duruşuyla, gülüşüyle... Gidişinin 365. günü... Yazmadığım için pişman olmayacağım artık. Bir dua eden çıkar, senin kapını çalar... Sen onu da buyur eder, sofrana alırsın. Çünkü kapını çalan herkes kıymetliydi. Kapını çalmayanlar neleri kaçırdığını bilmiyorlar...Nasıl koyacaksınız beni o mezara derdin, üzerinden bir bahar, bir yaz, bir sonbahar ve bir kış geçti...

Söz Sözdür

        Elimde bir kibrit, sanki kalemi parmaklarım arasında çeviriyor gibi onu çeviriyorum. Ateş almak için bekliyor, ateş almak için zamanının gelmesini diliyor belki... Elimde bir kibrit ha yandı ha yanacak...Gözlerimi kapatıyorum, sıcaklığı hissediyorum. Sonra diyorum bırak onu, bırak kenara...Gözlerimi açmadan kibriti bırakıyorum. Biliyorum bırakmazsam yanacak.
       Elimde bir kitap, satırlar arasında gezdiriyorum parmaklarımı. Biri orada sek sek oynuyor, bir diğeri ip atlıyor ve biri var saklanıyor... Bir cümleye takılıyor gözlerim. Bir cümleye olması gerekenden çok daha fazla, çok daha derin anlamlar yüklüyor aklım, kalbim. "Söz sözdür." yazıyor.
       Alıyorum elime kibriti, yakmak istiyorum kitabı her sayfasını yakıp sadece o satırı bırakmak. Doğmadan önce verdiğim bir sözü hatırlıyorum. Hatırlamak değil benimkisi bir söz verdim biliyorum, hissediyorum. Bir tokat yiyorum suratıma, sadece "Söz sözdür." yazıyor bir satırın sonunda. Sarsılıyor, yıkılıyor ve uçurumun kenarında ince bir ipin üzerinde buluyorum kendimi. Elimde bir kibrit... O kibrit bile ağır geliyor bana. Sanki onun ağırlığı yüzünden düşecek, uçurumun dibini boylayacak gibiyim. Hatta onun yaktığı alevde cayır cayır yanacağım.
      Olduğum yerde bir çivi kesiliyorum adeta, biri var başıma indiriyor çekiç darbelerini. Bu ip beni taşımaz, diyorum. Duymuyor... Bir ses duyuyorum inceden, bir ses kalk diyor uyan, uykudasın. Aç gözlerini karanlığa aldanma! O kibrite kanma! Yanma...
16/02/2017