5 Ocak 2017 Perşembe

Fısıltılar Çoğalınca 2

Koşarak kendini sokağa atmıştı. Bu kaçıncı kaçıştı, bu kaçıncı adımıydı, bilmiyordu. Karanlık bir gecede yine kaçıyordu. Koşarken omzundan aşağıya düşen hırkasını düzeltmeyi de ihmal etmemişti. Eli biraz önce kana bulanan dudağına doğru kaydı. Acıyordu ama alışmıştı. Arkasında duyduğu ayak sesleri koşmasını hızlandırmıştı. Gördüğü karanlık bir sokağa saptı ve artık onu taşıyamayan ayaklarının da etkisiyle bir duvar dibine çöktü. Başında biriken terleri elinin tersiyle sildi ve soluk soluğa kalmış olan nefesini kontrol etmeye çalıştı. Hava ayazdı, ellerinin donduğunu hissetti. Çöktüğü yerde ayaklarını kendine doğru çekti, hırkasına iyice sarıldı. Başını dizlerinin üzerine koydu, sessizce ağlamaya başladı. Ayak sesleri iyice yaklaşmıştı, o ayakların sahibi ‘Nerdesin, Allah’ın belası?’ diye bağırıyordu. Genç kız  korku dolu gözlerle saklandığı yerden sokağa bakıyordu. Abisinin oradan geçişini gördü. Nefesini tutuyordu. Abisinin ara sokağa girmek aklına gelmemişti. Bu cılız beden ise korkuya karışan soğukla üşümeye devam ediyordu. 20 yaşında hayat onun için dolu doluluğu değil de bomboşluğu ifade ediyordu. Öz ailesinde üvey evlat muamelesi görüyordu, doğduğu günden beri evin üveyiydi. Tek suçu fazla güzel olmaktı. Her gün bu güzelliğe bir çarpı atılıyordu. Gerek abisi gerek babası tarafından. Bugün de diğer günlerde olduğu gibi olmuştu.
...
Bu düşüncelerle gözlerine düşen ağırlık  –soğuğunda bu ağırlıkta payı inkâr edilemezdi- onu uykunun sıcak kollarına bırakmıştı. O böyle hissediyordu ama aslında donuyordu ve bu soğukluk bedenini uykuya yöneltiyordu. Saatleri bu dar sokak arasında geçirmiş bedeni donuyordu. Gerçek tam olarak buydu. Gözlerini açmaya çalışıyordu ama başarısızdı yapamıyordu bir türlü. Oturduğu zemin bile artık yoktu hissedemiyordu. Titreyen dudakları dışında hiçbir yeri hareket etmiyordu. Kulakları bir ayak sesini duyar gibi oldu ama emin değildi, bu bir yanılgı olabilirdi. Bir el hissetti aslında hissizliğine karşı bir sıcaklıktı, omzuna dokunan. Burnunda soluduğu bir koku sardı onu. Deniz kokuyordu sanki. Bu gerçek ve hayal arasında bir çizgiydi. Hiçbir şeyden emin olamıyordu. Omzunda hissettiği elin sıcaklığı bedenini sarmıştı. Bir şey onu sarıyordu sanki fakat bu gözlerini açması için yeterli değildi, başaramıyordu açamıyordu genç kız gözlerini. Tuhaf bir his diye düşündü. Sonra tüm düşünceler yok oldu boşlukta, kayboldular, belki de asılı kaldılar. Zaman sonra, öyle olmalıydı zaman geçmiş olmalıydı. Bu boşluğun başka bir açıklaması yoktu. Uykudayken zamanı nasıl anlamlandıramıyorsak öyle bir histi. Gözlerini açtığında her şey normaldi. Deniz kokusu yok olmuştu. O koku bir rüya olmalıydı. Hatta şu an tamamen bir rüya olmalıydı. Zemin yok olmuştu, bedeni artık onunla değildi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Değerli zamanından ayırıp yorum bıraktığın için teşekkür ederim. İyi veya kötü yorumunu kendimi geliştirmek için kullanacağım...