Koşarak
kendini sokağa atmıştı. Bu kaçıncı kaçıştı, bu kaçıncı adımıydı, bilmiyordu.
Karanlık bir gecede yine kaçıyordu. Koşarken omzundan aşağıya düşen hırkasını
düzeltmeyi de ihmal etmemişti. Eli biraz önce kana bulanan dudağına doğru
kaydı. Acıyordu ama alışmıştı. Arkasında duyduğu ayak sesleri koşmasını
hızlandırmıştı. Gördüğü karanlık bir sokağa saptı ve artık onu taşıyamayan
ayaklarının da etkisiyle bir duvar dibine çöktü. Başında biriken terleri elinin
tersiyle sildi ve soluk soluğa kalmış olan nefesini kontrol etmeye çalıştı.
Hava ayazdı, ellerinin donduğunu hissetti. Çöktüğü yerde ayaklarını kendine
doğru çekti, hırkasına iyice sarıldı. Başını dizlerinin üzerine koydu, sessizce
ağlamaya başladı. Ayak sesleri iyice yaklaşmıştı, o ayakların sahibi ‘Nerdesin,
Allah’ın belası?’ diye bağırıyordu. Genç kız korku dolu gözlerle saklandığı yerden sokağa
bakıyordu. Abisinin oradan geçişini gördü. Nefesini tutuyordu. Abisinin ara
sokağa girmek aklına gelmemişti. Bu cılız beden ise korkuya karışan soğukla
üşümeye devam ediyordu. 20 yaşında hayat onun için dolu doluluğu değil de
bomboşluğu ifade ediyordu. Öz ailesinde üvey evlat muamelesi görüyordu, doğduğu
günden beri evin üveyiydi. Tek suçu fazla güzel olmaktı. Her gün bu güzelliğe
bir çarpı atılıyordu. Gerek abisi gerek babası tarafından. Bugün de diğer
günlerde olduğu gibi olmuştu.
...
Bu
düşüncelerle gözlerine düşen ağırlık –soğuğunda
bu ağırlıkta payı inkâr edilemezdi- onu uykunun sıcak kollarına bırakmıştı. O
böyle hissediyordu ama aslında donuyordu ve bu soğukluk bedenini uykuya
yöneltiyordu. Saatleri bu dar sokak arasında geçirmiş bedeni donuyordu. Gerçek
tam olarak buydu. Gözlerini açmaya çalışıyordu ama başarısızdı yapamıyordu bir
türlü. Oturduğu zemin bile artık yoktu hissedemiyordu. Titreyen dudakları
dışında hiçbir yeri hareket etmiyordu. Kulakları bir ayak sesini duyar gibi
oldu ama emin değildi, bu bir yanılgı olabilirdi. Bir el hissetti aslında
hissizliğine karşı bir sıcaklıktı, omzuna dokunan. Burnunda soluduğu bir koku
sardı onu. Deniz kokuyordu sanki. Bu gerçek ve hayal arasında bir çizgiydi.
Hiçbir şeyden emin olamıyordu. Omzunda hissettiği elin sıcaklığı bedenini
sarmıştı. Bir şey onu
sarıyordu sanki fakat bu gözlerini açması için yeterli değildi, başaramıyordu
açamıyordu genç kız gözlerini. Tuhaf bir his diye düşündü. Sonra tüm düşünceler
yok oldu boşlukta, kayboldular, belki de asılı kaldılar. Zaman sonra, öyle
olmalıydı zaman geçmiş olmalıydı. Bu boşluğun başka bir açıklaması yoktu.
Uykudayken zamanı nasıl anlamlandıramıyorsak öyle bir histi. Gözlerini
açtığında her şey normaldi. Deniz kokusu yok olmuştu. O koku bir rüya olmalıydı. Hatta şu an tamamen bir rüya olmalıydı. Zemin yok olmuştu, bedeni artık onunla değildi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Değerli zamanından ayırıp yorum bıraktığın için teşekkür ederim. İyi veya kötü yorumunu kendimi geliştirmek için kullanacağım...